Avrupa medeniyetine katkı yapan Urfa’nın medeniyetten nasipsizliği

Merhaba, saygıdeğer UrfaSesVer okuyucuları, okulların açılması, beni çok gerilere, tarihteki Urfa Okuluna, yani Urfa Akademisine, Urfa’da yaşanan medeniyete, bu medeniyetin, Avrupa medeniyetini oluşturmasına katkısına ve günümüz Urfa’sının da medeniyetten nasibini alamayışına götürdü.

Sevgili okuyucular, insanlar, tarihi süreç içinde birikimlerini, kültürlerini ve medeniyetlerini birbirlerine aktarıp durmuşlardır. Medeniyetlerin dolaşımı da birbirlerinden yapılan tercümeler ile gerçekleşmiştir. Tarihte üç büyük tercüme hareketi görülmüştür. Bunlardan biri Sümer, Fenike ve Mısır medeniyetinin Milâttan önce 600 ve 400’lü yıllarda Grekçe’ye (Yunan Dili’ne) çevrilmesidir. İkincisi, Milâttan sonra 800 ve 1000’li yıllarda Grekçe’den, Pehlevîce’ye (İrân Dili’ne), Süryânîce’ye ve Arapça’ya tercümesidir. Üçüncüsü ise, Milâttan sonra 1200’lü yıllarda, Arapça’dan Latince ve İbrânîce’ye aktarılmasıdır. [1]

Bu şekilde, Sümer, Fenike ve Mısır medeniyeti Atina’ya, Atina’dan Yunan medeniyeti eklenerek İrân’a, İrân’da Pehlevî medeniyeti eklenerek İskenderiye (Mısır), Suriye, Urfa ve Harran’a, buralardaki Süryanî medeniyeti eklenerek, Bağdad’a, Bağdad’taki Doğu İslâm medeniyeti eklenerek, İspanya’daki Kurtuba’ya ve Toledo’ya, Kurtuba ve Toledo’da Endülüs’teki Batı İslâm medeniyeti eklenerek Avrupa’da Güney Fransa, Sicilya, kısmen Portekiz’e ve Avrupa’ya aktarılmıştır. Böylece, Avrupa’da renensas ve reforum hareketleri başlamış, Aydınlanma Çağı yaşanmış ve Avrupa Medeniyeti oluşmuştur. [2]

Görüldüğü gibi eğer Urfa, Sümer, Fenike, Mısır, Yunan, İrân medeniyetini tercüme ederek Süryani medeniyetine dönüştürmemiş olsaydı, herhalde ne bugünkü gibi bir İslâm medeniyetinden, ne de bugünkü gibi bir Avrupa medeniyetinden ve ne de bugünkü gibi bir Batı Medeniyetinden söz edilemeyecekti.

Peki bu Urfa Süryânî Medeniyeti nasıl oluşmuştur? Bilindiği üzere, Urfa’yı şehir olarak Makedonyalı Seleukoslar, ilk defa Edessa adıyla kurmuşlardır. Millat'tan önce 130-129’da Seleukoslar egemenliklerini kaybetmişler ve Edessa Perslere (İranlılara) geçmiştir. Persler de, Edessa’da Arapça ile aynı dil topluluğu içinde yer alan Arami dili ve alfabesini kullanan Nabati yerli halk Abgarlardan özerk yönetimli Osrhoene Krallığı’nı kurulmuşlardır. Osrhoene Krallığı, Edessa’yı başkent edinmiş ve Edessa adını değiştirip Orhay diye adlandırmıştır. Orhay, Yunanca Edessa adının Nabati Arami çevrisi olmaktadır. Osrhoene Krallığı’nı Milâttan sonra 213-214’te Romalılar ele geçirmiş ve 242-243’te de Romalılar, Osrhoene Krallığı’na son vermişlerdir. [3] Hâkimiyetini 375 yıl sürdürebilen Urfa’daki Osrhoene (Abgar) Krallığı’nda konuşulan birinci dil Makedonyalı Seleukoslar ile yerleşen Grekçe (Yunanca), ikinci dil de yerli Nabati Abgarların dili Aramicenin Urfa lehçesidir. Bu Arami Nabati Abgarlara, o günlerdeki dinsiz Aramiler’den ayrı tutmak için, Hıristiyanlığı benimseyen Aramiler, yani Abgarlar, yani Urfalılar olarak, Süryânî (Suryoye) denilmiştir. Konuştukları Nabati Aramicesinin Urfa lehçesine de Süryânîce adı verilmiştir.  Süryânîce ile, Milattan sonra 200’lü yıllardan 700’lü yıllara kadar, Antikçağ felsefesi ve bilimi ile orijinal metinleri günümüze ulaşmayan birçok Grekçe eserin çevirisi yapılmıştır. Süryânî Urfalılar, bunların öğrenilmesi için okullar açmışlar, buralarda Grek dili ile birlikte Süryânî dili, tıp, astronomi, mantık ve felsefe, din (teoloji), edebiyat, müzik gibi alanlarda eğitim ve öğretim yapılmıştır. Hipokrat ve Câlînûs’un tıp kitapları ile Eflâtuncu, Aristocu, Epikuroscü, Stoacı, Yeni Eflâtuncu öğretiler, Grekçe orijinal metinleriyle okutulmuştur. Bu okulların en ünlüsü de Urfa Okulu (Akademisi) olmuştur. Süryânî okullarının Urfa ve civarında, yani şimdiki Güneydoğu’da sayıları 50’ye yaklaşmıştır.[4] Bu şekilde, Urfalı Süryânîler kurumsallaşmışlar ve Urfa’da, Süryânî Medeniyeti’ni ortaya koymuşlardır.

İşte bu Urfa Süryânî Medeniyeti, Grek, Mezopotamya ve Asya medeniyetleri arasında bir kültür köprüsü oluşturmuştur. Bu köprü birikiminin, Milattan sonra 700’lü yıllarda Müslümanlar bu coğrafyayı fethettiğinde Emevîler döneminde Mervânoğulları ile başlayan ve Abbâsîler döneminde Ebû Ca’fer el-Mansûr, oğlu el-Mehdî, oğlu Hârûn er-Reşîd ile süren ve oğlu el-Me’mûn ile Dâru’l-Hikme(t)’in kurulmasıyla zirveye çıkan bir aktarımına tanık olunmuştur. [5]

Anlaşılacağı üzere, hiçbir medeniyet bir öncekinden müstağni olmamıştır. Her toplum ve devlet ötekinden yararlanmış ve kendi özünü, benliğini ve kimliğini intikal eden birikimle harmanlamış, yoğurmuş ve kendi medeniyeti haline dönüştürmüştür. İslâm medeniyeti de, Avrupa Mediniyeti de, Batı Medeniyeti de böyledir.

Ancak, Urfa’da yaşanan ve sonraki medeniyetlere kurucu katkı yapan bu Süryânî medeniyeti, Urfa’yı fethedenler ile Urfa’nın, bu fâtihlerin egemenlik merkezlerinden uzak sınır bölgelerine düşmüş olması, Urfa’yı asi aşiretlerin bir sürgün yeri konumuna getirmiştir. Urfa’nın sürgün yeri oluşu, ilk olarak, Milâttan sonra 297-359’da Pagan Romalılar ile başlamış, 363-609’da İranlı Zerdüş Sâsânîler, 628’de Bizanslar, 639’da da Urfa’yı er-Ruhâ diye adlandıran İslâm halifeliği ile devam etmiştir. Hz. Osman döneminde, Şâm vâlisi Muaviye b. Ebî Sufyân’ın yönetiminde, İslâm’dan önce bütün Suriye ve er-Ruhâ kırsalında yerleşik bulunan Hıristiyan Kelb kabilesi bölgesine, Harrân’a gezegenlere tapan pagan asi Kays kabilesi iskân ettirilmiştir. Bu iki kabilenin çatışması hiç dinmemiştir. [6] er-Ruhâ, 700’lü yıllardan itibaren, Müslümanlar ile Bizansların mücadelesine sahne olmuştur. 837’de Bizanslar, er-Ruhâ’da, İslâm halifeliği hâkimiyetini ortadan kaldırmışlardır. 994’te Fâtimîler, er-Ruhâ’yı harabeye çevirmişlerdir. 1021’de Urfa, Bizanslar tarafından yeniden ele geçirilmiş, Bizansların garnizon şehri olarak Urfa’ya yine Edessa adı verilmiş ve Ermeni aşiretler yerleştirilmiştir. 1087’de er-Ruhâ, Selçukluların Türk egemenliğine geçmiştir. Bu sırada, er-Ruhâ’da Süryaniler (yani Yakubiler) ve Ermeniler iskân etmektedir. Şehrin yönetimine de bir Ermeni, Hetum oğlu Thoros (Foros) idareci olarak atanmıştır. [7] 1098 yılında Latin Hıristiyan Haçlılar Urfa’yı ele geçirmiş ve Fransız Haçlı Edessa Kontluğunu kurmuşlardır. Şehirde, Fransızlar, Ermeniler ve yerli halk Süryânîler yaşamaktadır. 1144’de Türk Selçuklu Atabeyi İmâduddîn Zengi, er-Ruhâ’yı fethetmiş ve ilk kez Urfa’ya Müslüman Türk nüfus yerleşmiştir.[8] 1517 yılında da Ruhâ (Urfa), Osmanlı devletine dâhil olmuştur. Osmanlı hâkimiyetinde Urfa (Ruhâ), sürekli olarak Arap aşiretlerinin saldırısına uğramıştır. Bunun sonucunda Urfa ahalisi yerlerini terk etmek zorunda kalmışlardır. Arap aşiretlerine karşı, Devlet hâkimiyetini sağlamak ve asayişi temin için Urfa’ya, Türk ve Kürt aşiretleri yerleştirmiştir. Fakat bu aşiretler de bulundukları yerlerdeki yerel halk ile sorunlu ve oralarda aşayişi bozan aşirtlerdir. [9]

Ta o günlerden bugüne Urfa’ya miras kalan aşireterden şunlar teleffuz edilmektedir: Picanlı, Ketikanlı, Şeddadi, Şeyhanlı, Dinayı Milli, Aneze, Şammar, Badıllı, Karakeçili, Piyan, İzollu, Berezan (Berazi), Haltı, Baziki (Beziki), Hırtavı (Hartavi), Sorki, Bucaklı, Bablı veya Babizler, Kırvarlı, Broderey, Bahserli, Bini Zeyd, Bini ‘İ cil, Bini Hamat, Bini Ubiyt, Siyale, Bini Naimî, Cumeyri (Cümeyle), Bini Muhammed, Hubeyti, İbade, Selemde, Bini Yûsuf, Mılan, Deliki, Dügerli (Döğerli), Seyidi, Canbek, Çekeli, Sorhan, Merabi, Mersaflar (Mersavi), Reşi (Rışvan), Atmani, Dümbilli, Mırdasi. [10]

Bu aşiretler de Urfa’da aşiret yaşam tarzını, aşiretçiliği egemen kılmıştır. Urfa’da bireycilik değil ortaklaşacılık etkin olmuş, dolayısıyla medeniyet, şehirlilik gelişememiştir. [11] Zirâ, şehirleşme, dolayısıyla medeniyet, bilimin gelişmesiyle, bilimin sonuçlarının uygulamaya konulmasıyla ve kazanılan teknolojinin yaşamda kullanmasıyla gerçekleşmektedir. [12] “Şehre mensup olan, şehirli” demek olan “medeniyyet”, “medenî” [13] kelimelerini kullanarak günümüz Urfa’sının medeniliği anlatılmak istendiğinde, Şâir Nâbi (1642-1712)’den yapılan şu anlatı sanırım yeterli bir şekilde tasvir etmektedir:

Nâbi, Urfa’dan İstanbul’a taşınmış, şehirli, medeni olmuş padişah sohbetlerine katılıyormuş. Bir gün Urfa’dan bir Urfalı gelmiş ve kendisini de padişah sohbeterine götürmesini istemiş, bu sohbetlerde, Urfalının şehirleşememişliği, medeniyetten nasiplenmemişliği görüntüsü üzerine bunu Nabi şu beyiti ile o zamanda şu küçükçe sansürlediğim sözleriyle şöyle dile getirmiştir:

Nâbi’yi Nâbi yapan hüsnü nazar,

Urfalıda nezaket ne gezer.

Urfalının medeniliğini, şehirliğini, Urfalılarca benimsenip okunan Rıfat Efendi  (1798-1864)’nin tükettiği ömür birikiminden sermayesinin “Elimde sade bir keşkül başımda bir külah kaldı” sözlerine nazire yaparak Urfalının medeniyetten mirasını şu şekilde anlatmak mümkündür:

Elinde tırnaklı bir ekmek, üzerinde bir isot,

Ayağında bir postal, üstünde bir şalvar,

Umuzunda bir sako, başında bir külah,

Kara günlerde mi Urfalıyı halk etmiş Mevlâm,

Urfasına mirası bu mu medeniyetinden kalan !

Öyle ki günümüzde yaşadığı şehirliliğin, medeniyetin kazandırdığı teknoloji ile yaşamında postaldan kunduraya geçmesinin Urfalıya yürüyüşünü değiştirdiğini Mukim Tahir (1900-1946) türküsünde şöyle dile getirmektedir:

Ayağında kundura,

Yar gelir dura dura,

Ölürem ben ölürem vay.

Vay ki ne vay Urfa, seni bu hale getirenlere “ar” olsun!

Bu “ar” Urfa’da hâkimiyet süren Devletlerin hükümetlerinin ve Urfa’da Devlet’in birer temsilcisi olmakla beraber kendilerini Hükümet bağımlısı kılmış Valilik, Kurumlar, Müdürlükler, Brokratlar, Üniversite ve Sivil Toplum Örgütleri’nindir. Malûm, Türkiye Cumhuriyeti Devleti demokrasi rejimi ile yönetilmektedir. Bu rejimde devletin iktidarının kullanılması, yani hükümet etme de milletvekili çoğunluğunu sağlayan partiye verilmektedir. Partiler de toplum refahından önce iktidarı nasıl kazanırımın peşinde olduğundan Urfa’da hemen hemen hep aşiretler ile ilişki içinde olmaktadırlar. Çünkü, aşiretten konulan bir aday istenilen oy sayısını rahatlıkla elde edip milletvekili seçilebilmektedir. Böylece hükümetler Urfa toplumunun medeniyet talebini değil kendisine iktidarı elinde tutmayı sağlayan oy kaynağı olan aşiretlerin isteklerine cevap vermektedirler. Bu şekilde, Şanlıurfa aşiret yaşam tarzının egemenliğine terk edilmiş, 21. yüzyıl dünyasında, Cumhuriyet’in yüzüncü yılına girerken hâlâ ,medeniyet uğrayabilir umuduyla beklemektedir.

Bu yazımla, Urfalı’nın, zamanlardır medeniyetsizlik enkazına bırakılmışlığının iniltisini, ancak dile getirebildiği şiirleriyle, şarkılarıyla, türküleriyle işittirme çabasında, ona Urfa Ses Ver diyerek halini UrfaSesVer’de, Şanlıurfa ve Türkiye kamusuna duyurmak istedim. Allah’tan muvaffak etmesini niyaz ederim.

Selâm, saygı ve muhabbetlerimle…

____________________________

[1] Muhittin Macit, “Tercüme Hareketleri”, TDV İslâm Ansiklopedisi, Cilt 40, İstanbul 2011, s. 499.
[2] Alain de Libera, Ortaçağ Felsefesi, Tercüme: Ayşe Meral, İstanbul 2005, s. 21.
[3] Mehmet Nuri Güler, Urfa’nın (er-Ruhâ) Haçlı Fransıza Karşı 1144'deki İlk Kurtuluşunda Fukahânın Mücadelesi, I. Uluslararası İslâm Tarihi ve Medeniyetinde Şanlıurfa Sempozyumu (25-27 Mart 2016), İslâm Tarihi ve Medeniyetinde Şanlıurfa Sempozyumu Tebliğleri I, Ankara 2017, s. 163.
[4] Mehmet Sadık Gür, “Süryânîce”, TDV İslâm Ansiklopedisi, Cilt 38, İstanbul 2010, s. 174-175.
[5] Muhittin Macit, “Tercüme Hareketleri”, s. 499-500.
[6] Judah Benzion Segal, Edessa (Urfa) Kutsal Şehir, Çeviren: Ahmet Arslan, İstanbul 2002,  s. 252-270.
[7] Coşkun Alptekin, Dımaşk Atabegliğ (Tog-Teginliler), İstanbul 1985, s. 131.
[8] Amin Maalouf, Araplann Gözünden Haçlı Seferleri, çeviren: Ali Berktay, İstanbul 2007, s. 131-132.
[9] Yusuf Halaçoğlu, XIV.-XVII. Yüzyıllarda Osmanlılarda Devlet Teşkilâtı ve Sosyal Yapı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2014, s. 171.
[10] Mahmut Kaya, Modernleşme Sürecinde Aşiretlerin Dönüşümü: Şanlıurfa Aile ve Aşiret Dernekleri, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış Doktora Tezi), Konya 2013, s. 85.
[11] Bilal Dindar, Emmanuel Mounier’de Presonalizm, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 1988, s. 25.
[12] Yılmaz Özakpınar, Kültür ve Medeniyet Anlayışları ve Bir Medeniyet Teorisi, Kubbealtı Neşriyat, İstanbul 1977, s. 110.
[13]  Lisânü’l-ʿArab, “mdn”, “dyn” maddeleri.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Mehmet Nuri Güler - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Urfasesver - Şanlıurfa Haber, Urfa Haber, Şanlıurfa Son Dakika Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Urfasesver - Şanlıurfa Haber, Urfa Haber, Şanlıurfa Son Dakika hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Urfasesver - Şanlıurfa Haber, Urfa Haber, Şanlıurfa Son Dakika editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Urfasesver - Şanlıurfa Haber, Urfa Haber, Şanlıurfa Son Dakika değil haberi geçen ajanstır.



Anket Viranşehir'de Kimi Belediye Başkanı Olarak Görmek İstersiniz?
Tüm anketler
urfasesver.com ANADOLU AJANSI(AA) Resmi Abonesidir.